DELİ
İşte bir deli; aramızda. Merak etmeyin, hiç tehlikeli değil ama ilk görenler korkarlar bazen. O hep oradadır. Aspendos Tiyatrosu’nun dışında durur. Bir dilenci sanabilirsiniz kolayca. Değildir. Gelen geçen herkese bir çiçek vermeye çalışır. Kimine papatya, kimine yasemin ama çoğunlukla bir pamuk dalı verir. Karşılığını vermeseniz de olur.
Onu basit bir dilenci zannedenler yanına yaklaşıp bozuk paraları avucuna dökerler. O konuşamaz, garip garip sesler çıkartır. Hırıltılı, bağıra bağıra anlaşılmayan şeyler söyler. Parayı veren ürker. O, elindeki pamuk dalını uzatır gene bağıra çağıra. “Aaa” der, “aaaal”. İstemez anlamında elini ileri doğru uzatır hayırsever, uzaklaşır. O, daha bir atak, heyecanlı ve biraz da kızgın uzatır pamuk dalını. –Aaaa, aaal.
Uzanıp alırlar. Sakinleşir O da. Gergin yüz hatları incelir, bağıra bağıra güler. Yalpalayarak bindiğiniz aracın yakınına gelir. Elini bir sağa bir sola sallar gene hırıltılarla bağırırken.
Tiyatronun az ötesinde su kemerleri vardır. İşte oradaki köylerden birinde oturur. Anasıyla babası kardeş çocuklarıdır. Dört çocukları olmuş. Biri doğarken ölmüş, bir diğeri altı aylıkken. Üçüncüsü su kanalında boğulmuş beşinci yaş gününde. Dördüncüsü Emine.
Emine, dağınık saçları, eski püskü erkek görünümlü giysileri, kirli elleri, çıplak ayaklarında tokyolar, yüzünde hırıltılı bir gülümseme, Aspendos Tiyatrosu’nun önlerinde dolanıp duruyor. Eğer bir gün yolunuz düşer de rastlarsanız Emine’ye, uzattığı pamuk dalını almayı unutmayın sakın!